Türk kültürünün ve tarihinin ilk izleri taşlarda, kayalarda, sanat eserlerinde, halk hikâyelerinde, destanlarda ve daha da önemlisi eski inançlarında, yani mitlerindedir. Kırklareli-Trakya bölgesinde geçen mitlerde mevcut. Mit, evrenin, dünyanın ve insanın yaratılışının eski kültürlerde sembolik şekilde açıklanmasıdır. İçinde din unsurları da taşıyan, kutsal gerçeklik olarak ele alınan mit, bir şeyin nasıl yaratıldığını, nasıl var olmaya başladığını ve hangi maceralardan geçtiğini anlatır. Mitin konusu genellikle bir yaratılışla ilgilidir. Mitlerdeki kişiler genellikle tanrılar ve doğaüstü varlıklardır.
Türk milletinin kültüründe var olan inanmalar, tanrılar, kutsal ruhlar, olağanüstü olaylar, kahramanlar, evren ve bütün canlıların yaratılışı hakkında sözlü ve yazılı anlatımları Türk mitolojisi olarak değerlendirilir.
İnanç; Türk Dil Kurumu’nun tanımına göre “Birine duyulan güven, inanma duygusu” ve “İnanılan şey, görüş, öğreti” anlamlarında da kullanılır. Kuzeydoğu Asya ve Orta Asya ilk Türk yerleşmelerinin bulunduğu, günümüz Türklerinin ilk atalarının yaşadığı ve halen geleneksel eski Türk inançlarının yaşatıldığı nadir bir bölgedir.
Eski Türk dini hakkında en önemli kaynağın Hoytu Tamir yazıtları olduğu ve ilk defa bu yazıtlarda Tanrı'ya Iduk sıfatı verildiği yazılıdır. Altay bölgesi Türk tarihi ve kültürü için zengin kültür ürünlerini barındırmaktadır. Eski Türk dini konusunda Türkiye’de ilk çalışmalar, Ziya Gökalp, M. Fuad Köprülü, Abdülkadir İnan, İbrahim Kafesoğlu, Emel Esin gibi bilim adamları tarafından yapılmıştır. Eski Türklerde “doğa güçlerine inanma (tabiat kültü), atalar kültü ve Gök Tanrı kültü şeklinde temel inançlar bulunmaktadır. Tabiatta her birinin içinde gizli güçler, iyi ve kötü ruhlar, olduğuna inanılan, dağ tepe, orman-ağaç, yer-su, taş-kaya vb. canlı ve cansız varlıkların bulunduğuna inanılıyordu.
Türk kültüründe ölmüş veya yaşlı büyüklere saygıyı esas alan “atalar kültü” geçmişten günümüze önemini korumaktadır. Ölmüş ataların ruhlarına kurban kesme ve yaşayan büyüklere hediyeler sunma bu inanmanın uygulamalarıdır. Eski Türk inançlarında yüce bir varlık ve her türlü olayın bir düzen içinde oluşmasını sağlayan varlık olarak Tanrı’nın mekânı olarak “Gök” algılaması beraberinde “Gök Tanrı” kültünü oluşturmuştur. Türk kültüründeki din olgusu Avrupalı ve Rus araştırmacıların köken itibariyle Avrupalı olan tanımlamalarla Totemizm ve Şamanizm şeklinde isimlendirilmiştir. Bazı hayvanlarla ilgili saygı göstermeden öteye geçmeyen inanmalar Totemcilikle bir tutulmuştur. Totemciliğin esasında olmayan “kişisel mal edinme”, Türkler arasında yaygın bir uygulamadır.
Yapılan araştırmalarda eski Türklerin inançlarının başında Kamlık inancı gelmektedir. Bu inanç doğrudan bir din değildir. Bu inanç içinde din olgusunu da barındıran bir yaşam tarzıdır. Günlük hayatın bir parçası olan Kamlık diğer dinler gibi kurumsal bir yapı göstermemektedir. Zaten eski Türkler de kendi dinlerine bir isimlendirme yapmamışlar ve Kamlık inancını bir din olarak tanımlamamışlardır. Ancak Rusların bölgeye gelmesi sonrasında Rus bilim adamları marifetiyle burada yaşayan “Kam” ve “Kamlık” inancını, Türkçe olmayan ve Tunguzcadan gelme olduğu varsayılan “Şaman” ve “Şamanizm” terimiyle değiştirmişler ve bu şekilde yaygınlaşmasına yol açmışlardır. Türklerde Kamlık inancının merkezinde yer alan, ruhlar ve insanlar arasında iletişim kurduğuna inanılan kişi “Kam” ismiyle tanınmaktadır. Kamlar; bir takım doğaüstü güçleri olduğuna inanılan “kâhin, büyücü, hekim, bilgiç” gibi başlıca kimlikleriyle rol almış, kendilerine yardımcı ruhlar aracılığıyla kötü ve iyi ruhlarla görüşebilen ve insanların sorunlarına çare bulan kişi konumundadır. Türklerin, tarihi süreç içerisinde Kamlık inancı dışında, Doktrinler (öğreti) ve Semavî (Göksel) dinler olarak, Budizm, Taoizm, Maniheizim, Mazdeizm, Zerdüştilik, Hristiyanlık, Yahudilik ve İslamiyet gibi dinleri benimsedikleri bilinmektedir.
Yakut Türklerinde yer altında yaşayan, insanlara zarar vermek için yeryüzüne çıkan tek ayaklı, tek gözlüdürler. Tabiatta zararlı ve çirkin görünümlü olan her şey onun ürünüdür. Yakutlar, Kötü ruhların beyaz yüzlü, kara yağız atlara bindiklerini insanlara ve diğer canlılara hastalık ve ölüm getirdiklerine inanmaktadırlar.
Erlik: Bu isme ilk olarak Altay Türklerinin W. Radloff’un derlediği yaratılış mitinde, Tanrı’nın yanında ona arkadaşlık ve yardım ederken rastlıyoruz. Ancak daha sonra hırs ve ihtirasına yenik düşerek kötülüğün sembolü haline gelir. Yeraltındaki kötü ruhların başı olarak bilinen Erlik’ in yedi veya dokuz oğlu, iki veya dokuz da kızı bulunmaktadır. Bazı kam anlatımlarında Erlik’e kurban sunulurken Kamı yönetmekte ve yeraltına inmesinde ona eşlik etmektedirler. Kam anlatıları ve duaları birbirinden farklı olduğundan görevleri tam olarak belli olmasa da yer altı canavarlarını idare ettikleri sanılmaktadır.
Albastı: Türk kültüründe yaygın olarak görülen bu ruh, Umay Ana ruhunun zıddı bir role sahiptir. Türklerin yaygın olarak yaşadığı bölgelerde Al Karısı, Albıs, Alvız, Albaslı gibi farklı isimlerle karşımıza çıkan bu ruh Kara Albastı ve Sarı Albastı şeklinde de görülür. Bazı mitlerde iyi rolde de görünen bu ruhun ne zaman ve nasıl kötü bir ruha dönüştüğü bilinmemektedir.