Kırklareli’ye taşındığım günden beri kendi benliğimin yavaş yavaş oturmaya başladığını fark ettim. Benlik kavramının kökeninde Mead’ci formülasyonlar ve Cooley’in görüşleri yatmaktadır. Benlik, insanların kendi kendilerini nasıl gördüklerini belirtir. Kişilik, daha çok doğuştan varolan karakterden türeyen bir düşünce iken, benlik, sosyal etkileşim yoluyla inşa edilir. “Benlik”, çevrenin bir kişi hakkındaki algısını ifade eden “kişilik” kavramından farklı olarak, o kişinin zihnindeki “kendisi”dir. Başka bir deyişle, kişilik çevrenin zihnindeki “ben”, benlik ise “benim zihnimdeki ben”in adıdır.

Mead, benliği “bireysel benlik” ve “sosyal benlik” olarak ikiye ayırmıştır. Mead’ın açıklamalarına göre, benlik, daha geniş olan yapının nesnel gerçekliğinin bir içselleşmesi ya da öznel bir yorumunu temsil eder. Gerçekten de “benlik” kişinin, genelleştirilmiş diğerleri ya da geniş topluluğun toplumsal yönünün diyalektik bir ürünüdür. Böylece her kişinin benliği, biyolojik ve psikolojik “ben” ile sosyolojik bir “bana”nın bir bileşimidir.

Benlik, kişiler “diğerlerinin rollerini almayı” öğrendikçe gelişir. Örneğin; tek başına oynayan bir çocuk, “oyunda”, yalnız kendi davranışlarının farkındadır. Çocuğun, oyuncak bir bebek ya da kamyonla oynarken, başkalarınca oynanan rollerin farkında olmasına gerek yoktur. Fakat bir oyuna katıldığında oyuna katılan başkalarının rollerini de düşünmek zorundadır. Bu, her bir oyuncunun yine oyuncu olan diğerlerinin gerçekleştirilen ve beklenen davranışlarının bilincinde olmasının gerektiği spor etkinliklerinde de görülebilir. Aynı model, kişinin rolünü çevresindeki diğer kişilerin rollerini bilerek ve kabullenerek oynadığı hayat oyunları için de geçerlidir.

Sosyalleşme bireyin içinde yaşadığı toplum tarafından kabul gören değer, tutum ve davranışları öğrenme sürecidir. Bu da bireyin çevresindeki insanları gözlemlemesiyle ve onlarla etkileşimde bulunmasıyla gerçekleşir. Etkileşimde bulunulan insanlar ailemiz, arkadaşlarımız veya akrabalarımız gibi yakından tanınan kişiler olabileceği gibi gündelik hayatta nadiren karşılaşılan ve yakından tanınmayan kimseler de olabilir.

Sosyalleşmenin aynı zamanda kişinin kendini nasıl gördüğünü de şekillendirdiğini belirten Cooley, bu süreci açıklamak için “ayna benlik” kavramını kullanmıştır. Cooley’e göre, bu süreç üç aşamada gerçekleşir. Bu süreçte, öncelikle başkaları tarafından nasıl göründüğümüzü düşünürüz. İkinci olarak bizi gözleyenlerin bizim hakkımızda neler düşündüğünü anlamaya çalışırız.

Son olarak onların gözlemleri ve değerlendirmeleriyle ilgili olarak kendimiz hakkında duyular geliştiririz. Ancak Cooley’nin üzerinde durduğu asıl önemli konu, bireyin, diğerlerinin fikirlerinden değil, onların fikirlerinin ne olduğuyla ilgili kendi algılarından etkilenmesidir. Cooley buradan hareketle bireyin öz kimliklerini diğerlerinin onu nasıl gördüğüne dair doğru veya yanlış algılamalarla oluşturabileceği sonucunu çıkarır.

Mead, benliğin iki unsurdan oluştuğunu ileri sürer. Bu parçalar, bireysel benlik ve sosyal benliktir. Bireysel benlik, bireyin aktif unsurudur. Sosyal benlik ise benliğin “şekillenmiş” ve pasif unsurudur. Yani sosyal benlik, öğrendiğimiz normlara göre davrandığımız zaman oynadığımız tüm sosyal rolleri kapsar. Mead, sosyal benliğin üç aşamada gerçekleştiğini söyler. 1) Hazırlık (taklit) evresi: Bu aşamada çocuklar diğerleriyle taklit yoluyla iletişime girerler.

Örneğin babası bir şeyi tamir ederken çocuk da el aletleriyle oynayabilir. 2) Oyun (yap inan oyunu) evresi: Bu aşamada çocuklar sosyal ilişkilerin önemini kavramaya başlar ve en yakınlarındaki kişilerin düşüncelerini ve davranışlarını dikkate alırlar. Örneğin bir doktor, öğretmen veya itfaiyeci rolüne girerek oyunlar oynamaya başlarlar 3) Kurallı oyun evresi: Bu aşamada sosyal iletişim ve etkileşimleri daha da gelişir; birey artık sadece en yakınlarının değil diğer insanlarında yani tümüyle toplumun genelinin düşüncelerini ve davranışlarını dikkate almaya başlar. Mead bunun için “genelleştirilmiş başkası” kavramını kullanır. Birey artık insanların sadece kendi düşüncesine göre hareket etmediklerini, toplumsal beklentilere göre de hareket ettiklerini ve bireyin gündelik hayatta birden çok rolü üstlenebileceğini anlamaya başlar.

Tüm bunlar yaşanırken çocuklar genelleştirilmiş başkasının da kendi hakkında fikirleri olduğunu ve bu fikirlerin kendi davranışlarıyla şekillendiğini fark etmeye başlarlar. Buna bağlı olarak kendileri de bu algıdan etkilenmeye başlarlar. Mead karşılaşılan herkesin dikkate alınmadığını sadece hayatımızda önemli olarak gördüğümüz kimselerin dikkate alındığını ve bu anlayışın “kişisel ben” ve “sosyal ben”in gelişimine neden olduğunu belirtir.

Sembolik etkileşim teorisi, insanların ötekinin rolünü üstlenmesi, kendi rollerini inşa etmesi, kendilerine ait rollere karşı başkalarının tepkilerini önceden tahmin ederek ona göre davranması ve son olarak kendi özel rollerini oynamasını vurgulamaktadır. İnsanlar bazen kendilerine düşen payı bütünüyle kabul eder ve rollerinin ayrıntılarını kutsayıcı bir özenle yerine getirirler. Bazı durumlarda ise kendilerinin, yerine getirdikleri basit rolden üstün olduklarını gösterecek şekilde üzerlerine düşen payı küçümseyici tavırlarla yerine getirebilir ya da durumun sonuçlarını idare edebilmek amacıyla “kinik” bir tutum benimseyebilirler. Toplum hayatı bireylerin birbiriyle etkileşimleriyle mümkün olabilmektedir. Bu etkileşim genel olarak semboller aracılığıyla gerçekleştirilir.