Her bireyin 50 yaşından sonra bağırsak kanseri riski altında olabileceğini ifade eden yetkililer “Ancak bu rahatsızlığa daha erken yaşlarda da rastlanabilmektedir. 50 yaşından sonra ise her 10 yılda risk yüzdesi ciddi şekilde artmaktadır. Tüm bunlarla birlikte özellikle ailesel risk faktörlerine sahip kişilerde bağırsak kanserine yakalanma yaşı oldukça düşebilmektedir” dediler.

Konuyla ilgili yetkililer tarafından yapılan açıklamanın devamında “Bağırsak kanseri genetik geçişin ve beslenme şeklinin etkin olduğu bilimsel olarak ispatlanmış en önemli kanser türlerinden biridir. Özellikle beslenme alışkanlıklarındaki değişiklikler nedeni ile bağırsak kanserine yakalanan kişi sayısında son dönemlerde ciddi artış olduğu görülmektedir. Bağırsak kanseri;  % 65-85 oranında rastlantısal, % 10-30 oranında ailesel ve %5 oranında kalıtsal olarak karşımıza çıkmaktadır.

Alkol tüketimi, sigara kullanımı, aşırı kırmızı et tüketimi, liften fakir diyet, aşırı kilo, bağırsakta polip  ve aile hikayesi riski artıran etkenler olarak görülmektedir.

Riski azaltmak için günlük düzenli egzersiz yapılması, sigara ve alkolden uzak durulması, yüksek lifli ve düşük yağ içerikli gıda tüketilmesi, bol sebze ve meyve tüketilmesi, folik asit, selenyum, kalsiyum ve D vitamini tüketilmesi tavsiye edilmektedir.

Fakat bunların uygulanması kanser riskinin ortada kaldırmaz. Bu nedenle özellikle risk altında olanların aralıklı olarak taranmaları gerekmektedir. Hiçbir risk faktörüne sahip olmayanların bile 50 yaşından sonra 5 yılda bir kolonoskopi yaptırmaları gerekmektedir. Ailesel risk faktörü olanlarda ise bu sınır 30-35’li yaşlara kadar çekilmektedir.

Bağırsak kanseri erken belirti vermeyen bir rahatsızlık olup bağırsağın uç kısmına yakın olduğunda dışkıda kanama ile ortaya çıkabilmektedir. Toplumda bu kanamalar çoğunlukla hemoroid kanaması olarak düşünülür ve hekime gitmekte geç kalınır. Kabızlık ,ishal, dışkıda kanama, ağrılı dışkılama ve sebebi belli olmayan kilo kaybı gibi belirtiler ortaya çıktığında ise hastalık ilerlemiş olmabilmektedir. Bu belirtiler görüldüğünde bir cerraha muayene olunması gerekmektedir.

Dışkıda gizli kan aranması, çift kontrastlı kolon grafisi, tümör belirteçleri ve kolonoskopi  mevcut tarama yöntemleri olmakla birlikte en ideal yöntem kolonoskopidir. Ayrıca son dönemlerde Bilgisayarlı Tomografi ile gerçekleştirilen sanal kolonoskopi de diğer bir tarama yöntemi olarak kullanılmaktadır. Fakat kolonoskopi, lezyonun doğrudan görülmesi, poliplerin çıkarılabilmesi ve tanı amaçlı biopsi alınması nedeni ile ilk seçenek olmaya devam etmektedir.

Kalıtsal tipinde iki önemli hastalık kansere neden olmaktadir. Ailesel Adenomatöz Polipozis Hastalığı (FAP) ve Kalıtsal Non-polipozis Kolorektal Kanser ( HNPCC). Özellikle FAP’lı hastalarda ileriki yıllarda %100’e yakın kanser gelişme riski olması ve %50 oranında hastalığı cocuklarına geçirebilme özelliği olması nedeni ile dikkat edilmelidir. Bu riske  sahip olduğu düşünülen kişilere 10 yaşından itibaren tarama yapılması gerekmektedir. Bağırsak kanseri hastalarının sadece %1’nin bu guruba girmesi ise diğer bir şanstır.

Bağırsak kanserinin özellikle poliplerden gelişmesi durumunda süreç yaklaşık on yıl kadar sürebilmektedir. Şüpheli poliplerin çıkarılarak kişilerin sıkı takip edilmesi gerekmektedir.

Hastalığın  teşhisi sonrasında, bağırsaktaki yerine göre kanserin cerrahi olarak çıkarılması, kemoterapi ve radyoterapiden oluşan tedavi seçeneklerinin biri veya bir kaçı uygulanır. Bu tedavi seçenekleri ile erken teşhis edilmesi durumunda bağırsak kanseri tedavi şansı en yüksek olan kanserlerden biridir. Karaciğer ve akciğer’e yayılma durumlarında bile bu tümörlerin çıkarılması sonrasında son derece başarılı sonuçlar alınabilmektedir” denildi.