Kırklareli Belediyesi’nin katkıları ile TMMOB Kırklareli İl Koordinasyon Kurulu, Kırklareli Kent Konseyi, Doğa ve Kültür Derneği (DOKU) ile Ziraat Mühendisleri Odası Kırklareli İl Temsilciliğinin katkıları ile 21 Mart Dünya Ormancılık Günü, 22 Mart Dünya Su Günü ve 23 Mart Dünya Meteoroloji Günü sebebiyle “Kırklareli Suları Armağan Barajı Örneği” isimli panel düzenlendi. Kırklareli Belediyesi Atatürk Kültür Merkezi’nde verilen panele sunumu ile Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. Füsun Ekmekyapar katıldı.
Ekmekyapar burada yaptığı sunumda insanoğlunun su tüketimindeki çılgınlığına ve Kırklareli özelinde Armağan Barajına değindi. Panele Vali Yardımcısı Dr. Hasan Tanrısever, Belediye Başkan Vekili Yücel Uluçay, Kırklareli Kent Konseyi Başkanı Yasemin Ertaş, TMMOB İl Koordinasyon Kurulu Sekreteri ve ZMO Kırklareli İl Temsilcisi Erol Özkan, DOKU Başkanı Göksal Çidem, çeşitli sivil toplum örgütlerinin temsilcileri, öğrenciler ve vatandaşlar katıldı.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından yapılan açılış konuşmaları sonrası Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. Füsun Ekmekyapar sunumuna geçti. Ekmekyapar, sunumunun üretimde yapılan su tüketimine dikkat çekti. Bunu çarpıcı verilerle paylaşan Ekmekyapar, verdiği örnekleri büyüterek salondakilerin su tüketimi algısını güncelledi. Ekmekyapar, “1 bardak çay için 35 litre suya ihtiyaç var. Çay bitkisi tohum olarak atıldı. Bitki yetişti. Hasat edildi. Ambalajlandı. Markete ve evimize kadar geldi. Çayın suyunu koydunuz masanıza gelene kadar tüketilen bütün suyu burada hesaba alıyoruz. 1 fincan kahve için 140 litre, 1 bardak şarap için 120 litre, 1 bardak bira için 75 litre, 1 bardak elma suyu için 190 litre, 1 bardak portakal suyu için 170 litre ve tek bir elma üretebilmek için 70 litre su harcıyoruz. 1 yumurta için 135 litre suya ihtiyacımız var. Bu, bu ürünlerin su ayak izi. Ürün ne kadar rafine olursa tüketilen su miktarı da o kadar artıyor. 1 paket çukulata için 17 bin 196 litre suya ihtiyaç var. 1 mısır koçanı için 1222 litre, 1 tane pizza için 1259 litre suya ihtiyaç var. Gelişmiş sulama sistemlerini tercih eden ülkeler için bu miktarlar biraz daha azalabilir. Vahşi sulamada bu rakam daha da büyüyor.” dedi.
Petrolün Yerini Su Alıyor
“1 tişört ve bir kot pantolon için 10 bin litre suya ihtiyaç var. Sadece tek bir tişört ve kot pantolon için…” diyen Ekmekyapar, günümüzde 9 milyar insandan 2.4 milyarının temiz kullanılabilir suya erişemediğine işaret etti.
Türkiye’ne tekstil sanayinin gelişmiş olduğuna ve özellikle Ergene Nehri çevresinde bu tür işletmelerin bulunduğunu ifade eden Ekmekyapar, kot pantolon ve tişört örneğini anımsatarak, “Tekstil sanayinde ileri olduğumuz için bu kadar su tüketiliyor bir o kadar da atıksu çıkarılıp bölgemiz için söylüyorum Ergene Nehrine maalesef bırakılıyor. Ergene Nehri sahip olduğu debinin çok çok üzerinde atıksu taşıyor. Bu yeraltı sularımızın her geçen gün aşırı çekimlerle tükenmesi, Ergene Nehrimizinde tekstil sanayinden gelen boyalı sularla akması demektir. Benzer şekilde Türkiye’de turizm, inşaat sektörü çok su tüketen sektörler. İklim değişikliği su kaynaklarının önemini her geçen gün artırıyor. Ülkemiz kurak ve yarı kurak iklim kuşağında. Dolayısıyla bizde çölleşme riski ile karşı karşıyayız. Su artık petrolün yerine stratejik bir ürün olmaya başladı. Petrol artık stratejik bir ürün değil. Bundan sonraki gelecekte su stratejik bir ürün olacak” diye konuştu.
Nüfus Artıyor Su Tüketim Miktarı Da Artacak
Artan nüfusla paralel su tüketim miktarının da artacağını belirten Ekmekyapar, “Önümüzdeki 25 yıl içinde ihtiyaç duyduğumuz su miktarının bugünkü miktarın üç katı olacağı varsayılıyor. Türkiye 2025 yılına kadar toplam kullanılabilir su potansiyelinin tamamını kullanmayı hedefliyor. Bu su üzerindeki baskının daha fazla olacağı anlamına geliyor. Daha fazla gıda ürünü üretmek, daha fazla fabrika açmak, diğer hizmet sektörlerinin artan göç ve nüfusla daha fazla suya ihtiyaç var” şeklinde konuştu.
Meriç-Ergene Havzası Sınıra Ulaştı
Meriç-Ergene Havzasında su kıtlığı sınırına ulaşıldığını söyleyen Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Füsun Ekmekyapar, sözlerini şöyle sürdürdü;
“Yıllık kişi başı miktarı yaklaşık 1519 metreküp civarında. 2030 civarında nüfusumuz 100 milyon olacaksa eğer bu düşünüldüğünde kişi başı yıllık su miktarı 1120 metreküp civarına düşecektir ki o zaman biz su fakiri ülke konumuna geleceğiz demektir.”
Teknoloji Her Soruna Çare Değil
“Çağdaş toplum teknolojinin her soruna bir çare bulacağına inanıyor ama teknoloji bir kaynağı yenileyemiyor. Laboratuarda 2 hidrojen ve 1 oksijeni enerji varlığında bir araya getirip bir molekül su yapabiliyoruz ama bu ekonomik değil. Toprağı yapamıyoruz bile. Bunlar teknolojinin yenileyebileceği, üretebileceği varlıklar değil. Suyu iyi koruyamazsak gelecek kuşaklar kaynakların paylaşımından doğacak ekonomik-siyasi çatışmalarla maalesef karşılaşacaklar. Susuz 3 gün aç 14 gün civarında yaşabiliyoruz.
Suya saygı göstermez isek verimlilik yok, üretim yok, yerleşim yok, huzur yok, göç var, açlık ve yoksulluk var. Türkiye yıllar önce tarımda kendi kendine yetebilen sayılı ülkelerden bir tanesi idi. Şu anda Ukrayna’dan buğday ithal eder duruma geldik.”
Kırklareli ve Armağanköy Barajı
“2015 yılında bir yüksek lisans öğrencimi Armağanköy Barajının su kalitesini çalışması için görevlendirmiştim. Baraj kaya dolgu tipinde yapılmış ve hacmi 1 milyon 500 bin metreküp, akarsu yatağından yüksekliği 61 metre.
Kırklareli’nin içme ve kullanma suyu büyük miktarda yüzeysel su kaynakları ve Kırklareli Barajından sağlanıyor. 2013 yılında içme suyu arıtma tesisinden verilen toplam su miktarı 6 milyon 780 bin 210 metreküp. Bu rakamın 8 milyona yaklaştığını öğrendik. Genel olarak içme ve kullanma suları Kırklareli’nin yüzey ve yeraltı sularından oluşuyor.
Fizikokimyasal parametreler açısından Armağanköyü Barajı’nın iyi statüde olduğunu gördük. PH’ı 7 civarında. Elektriksel iletkenliği düşük, çözülmüş oksijen değeri yüksek. Ağır metaller açısından bir miktar demir ve manganda yükseklik var ama Kırklareli Barajına alınacaksa buradan alınan suda demir ve mangan giderimi yaptığı için bu sorun orada çözülmüş olacaktır. Su Kirliliği Kontrol Yönetmeliğine göre su herhangi bir risk teşkil etmiyor. Armağanköy Barajı AB Çerçeve Direktifine göre “iyi statülü su” konumundadır.
Su üzerinde uyguladığımız şiddete son vermezsek bizi bekleyen felaketler var. Kastamonu da yaşanan sel felaketinde dere yatağına ev yapımına izin verilmesi akabinde yaşanan sağanak yağışta Bozkurt’a 1 yılda yağması gereken yağış 1 günde yaşandı. Öncesinde altyapımızı buna göre ayarlamış olsaydık belki bu kadar çok can kaybına ve mal kaybına uğramayacaktık. Yine 6 Şubat depreminden sonra Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yaşamış olduğumuz sel felaketleri. Can ve mal kaybına sebep olacak. Çünkü doğada bir yere kadar sabırlı. Bir yerden sonra geri alıyor verdiğini. Topraktan geldik toprağa gidiyoruz. Sudan geldik suya gidiyoruz ama su hayatımızın neresinde. Toprak-su-hava paha biçilemez bir mirastır.”
Haber: Hacı Murat Taner