Küçük Ali çok yaramaz ve kıpır kıpır bir çocuk tu. Çocuklarla kavga eder, büyükleri taşlar, meyve ağaçlarına çıkar meyve koparır, bostanlara dalar, sebzeleri koparır, köye gelenleri taşlar. Bazen kafalarını da taşla delerdi velhasıl bütün köyü bıktırmıştı.

Annesi babası Ali’nin bu yaramazlıklarından bıkmış ona bazen nasihat vererek bazen dayak atarak onu bu huylarından vazgeçirmeğe çalışıyorlardı.

Annesi ile küçük Ali bir gün başka köyde bulunan teyzesini ziyarete gittiler.

İki kardeş görüştüler sarılıp öpüştüler beraber sohbet etmeye başladılar Ali annesinin dizinin dibine oturmuş uslu uslu sesini çıkarmadan duruyor onların konuşmalarını dinliyordu.

Teyzenin Ali yaşlarında bir oğlan çocuğu vardı, çocuk teyzesinden de yüz bularak şımarıyor yaramazlık yapıyordu. Anne çocuğuna yapma etme diye yalvarıyor çocuk daha fazla şımarıyordu.

Teyze Ali ye bakarak “Allah’ım bana da Ali gibi uslu bir çocuk verseydin ya” deyip çocuğuna bağırdı.

Ali’nin annesi kardeşine hemen “Sus ağzından yel alsın sen onun öyle durduğuna bakma marı” dedi.

Köyde delmedik Çingene kafası bırakmadı. Biz her gün jandarmaya gitmeye bıktık diyerek eliyle kardeşinin ağzını kapadı.

Teyze bir Ali’ye bir kendi çocuğuna şaşkın şaşkın baka kaldı.