Suç aslında sadece Kırklareli’de değil, her bir topluluk parçasında vardır. Durkheim’ın gözlemlerine göre suç tüm toplumlarda vardır ve sağlıklı toplulukların bütünleyici bir parçası olarak görülür. Durkheim için suçu normal kılan toplumların bundan muaf olmadaki acziyetidir.

Suç, tanımı zamana ve mekana göre değişen bir kavramdır. Tanımı bakış açısı ve algıya bağlıdır. Suç, verili bir zamanda ve mekandaki bir toplumun normatif değerlerini göreneklerini örf ve adetlerini ve geleneğini yansıtan toplumsal bir inşadır.

Topluluk değerlerinin suç tanımını nasıl biçimlendirdiğiyle ilgili bir başka örnekse özel olarak hırsızlık suçudur. Suçun tanımlanmasında üç görüş öne çıkmıştır. Hukuki yaklaşım, davranış normu ve çatışma perspektifleridir. Hukuki perspektifte suç basitçe cezai yasayı ihlal eden eylemler olarak tanımlanmıştır.

Hangi davranışların aykırı ve kabul edilemez olduğu konusunda genel bir uzlaşma vardır. Bunlar daha sonra sabit cezai yasalara yansıtılırlar.

Teoride bu yasaların toplumsal sınıf ve bireylerin kişisel nitelikleri gözetilmeksizin toplumun tüm üyelerine uygulanabilir olması gerekir.

Suç davranışını meydana getiren ve yasada tanımlanan unsurlar zaman içinde değişirler. Bu toplumsal değişim sorunu normların, değerlerin ve inançların verili bir toplumsal bağlamda evrimleşmesi olgusunda ortaya çıkar.

Herhangi bir suçun ilk özelliği ortada suç içeren bir eylemin olmasıdır. İkinci özelliği suçlu bir zihindir. Sonuç olarak bunların ikisinin aynı anda olması gerekir.

Suç eyleminin suçlu zihinsel hal ile bir arada olması beklenir.

Suçlar genel olarak cürümler kabahatler ve ihanet eylemleri olarak sınıflandırılırlar. Cürümler en ciddi ihlallerdir ve çoğunlukla bir yıldan uzun bir hapisle cezalandırılırlar.

Kabahatler daha az ciddi olarak değerlendirilirler ve cezalar toplum temelli yaptırımlar ile bir senden az hapis süresi arasında değişir.

İhanet devlete karşı bir eylemdir bu nedenle federal yasalar altında incelenir fakat bazı devletlerin anayasaları ve yasa mevzuatı ihanet tanımlarını ve hükümlerini de içerir.

Suçu tanımlamak için kullanılan davranış normu modeli belki de en iyi şekilde Kültür Çatışması ve Suç adlı eserde tarif edilmiştir. Hakim toplumsal sınıfın normlarının ve değerlerinin cezai yasaya yansıtıldığını öne sürmüştür.

Sıklıkla üyeliği ırk ve etnisite kriterleri üzerine kurulu olan ufak gruplar ortaya çıkar ve sonuç olarak kendi alt kültürlerini oluştururlar.

Hapis cezasına alternatif arayışları on dokuzuncu yüzyıla değin uzansa da 1960’larda gelişmiştir. Çünkü hapishane ve diğer tam gözetim kurumlarının failleri küçültücü muameleye maruz bırakması ve ıslah etme ve onların suça yönelik eğilimlerini azaltma hususundaki etkisizliği eleştirileri bu kurumların üzerine çekmişti.

Hapishane sayıları dünyanın her tarafında hızla artmaktadır. Böylece cezalandırmaya yönelik siyasi yaklaşımda hapishane merkezlilik hala hakimiyetini sürdürmektedir.

Ayrıca suçluları topluma kazandırma sürecinin beklenmedik sonuçları olabileceğine işaret eden eleştiriler de olmuştur.

Cohen’e göre hapis cezasının yerini alacak kamusal çözümlerden ziyade hiç olmadığı kadar geniş ve güçlü toplumsal kontrol ağları yaratılmıştır.

Ayrıca son yıllarda özellikle ev hapsi cezasının ve elektronik gözetimin yaygınlaşmasıyla birlikte toplum içinde özgür olmakla hapishaneye kapatılmak arasındaki sınırlar da iyice bulanıklaşmıştır.

Suç tanımı verili bir alanda toplumsal gücü elinde tutan insanların tercihlerini ve görüşlerini yansıtır. Bu bireyler etkinliklerini nüfusun geri kalanına doğru ve yanlışın veya kabul edilebilir ve kabul edilemezin tanımlarını dayatmak için kullanılırlar. Sonuç olarak suçlular toplumun istenmeyen ya da toplum dışı olarak etiketlediği kişilerdir.

Bir toplumun yasalara verdiği karşılık ve bunları tatbik etmesi bir bakıma mevcut yasanın algılanan meşruiyetine bağlıdır.

Suçun var olmasına ilişkin nedensel cevaplar bulma uğraşı özgür iradeye dayalı argümanları biyolojik ve genetik nedenleri, psikolojik ve sosyolojik değişkenleri ve daha yakın zamanda da çevresel etkileri içine almıştır.