Kırklareli’de zamanla büyük-küçük ölçekli işletmeler de rekabet içerisine girecek. Bunun en temel sebebi kentleşmenin artıyor olması. Küreselleşme şehirlerin rekabetinin arkasında yatan en önemli dinamik olup, küreselleşmenin rekabet üzerinde yarattığı sonuçlar da kentsel değişimi ve dönüşüm stratejilerini anlamak bakımından önemlidir. Kentsel dönüşümde yeni yerler arayan küresel iş göçünden, turizm hareketlerinden, doğrudan yatırımlardan pay almak için bunları çekebilecek ve rekabet avantajını koruyabilecek arayışlar peşindedirler. Bazı şehirler örneğin yatırım yapmak için, iş geliştirmek için rekabet üstünlüğüne sahiptirler.

Ekonomik küreselleşme bağlamında şehirlerin rekabeti meselesi İngiltere’de ciddiyetle ele alınmış ve bir araştırma projesi yaptırılmış ve ayrıca bilgi ekonomisi, konut, girişimcilik, sosyal sermaye gibi başlıklarda tematik çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmalarda kentlerin ekonomik temellerinin genişletilmesi, sanayi çeşitliliğinin sağlanması, değişen sosyal yapıya ve işgücü yapısına uygun iş ve beceri geliştirme fırsatları yaratılması ve çevre kalitesi, kamu ve özel ulaşım ağları ile ekonomik gelişmeyi sağlayacak fiziksel bir varlık yaratılması hususlarının altı çizilmiştir. Yine Bristol’ün sanayisizleşme sürecinden diğer şehirler kadar etkilenmemesinde kültür-medya endüstrileri, finansal hizmetler gibi uzmanlaşmış kümelenmeler olsa da şehrin ekonomisinin yeni duruma adapte olma kapasitesi ve ekonomik çeşitliliğinin etkili olduğu değerlendirilmiştir.

Küreselleşme ve rekabette yerlerin birbiriyle yarışmasında dört itici faktör devreye girmektedir. Yatırım akımlarının küreselleşmesi şehirleri birbirleriyle daha bağlantılı ve birbirine daha bağımlı hale getirmektedir. Yatırımların ağır sanayiye nispetle daha kolay yer değiştirebilmesi kentlerin ekonomik büyümeleri için istikrarsız bir temel oluşturmaktadır. Bugün kentler arası rekabet ağları uluslararasılaşmaya başlamıştır. Piyasaların küresel yapısı nedeniyle yer seçimi kararları daha çok uluslararasılaşmıştır.

Kent girişimciliğinin yükselişi ve nihayet post fordist dönemin başlamasıyla ilişkili olarak ortaya çıkan esnek üretim biçimleri belirleyicidir. Fordist üretimin kitle üretimi ve tüketimine dayalı band üretimi, teknoloji temelli makinaların devreye girmesiyle üretimin daha esnek örgütlenebilmesine olanak sağlamıştır; artık hammadde nihai ürünün çok küçük bir parçasıdır ve bilgi ve yaratıcılık büyük payı almaktadır. Ekonominin bu hali firmaların yer seçim kararlarında bir konum olarak öne çıkmak motivasyonu şehirlerarasında rekabet üretmektedir.

Şehirlerin rekabetinde yaratıcı sınıfı çekmek ve korumanın da bir payı olduğu, kent merkezlerinin dönüşümünde yeni pazarlar oluşturan ve dördüncü sektör olarak adlandırılan kültür endüstrileri ve medya, sinema, moda, tasarım, yaratıcı teknolojiler gibi sektörler ve kültürel mekân üretiminin önemli dinamikler olduğu bilinmektedir. Amerika ve İngiltere gibi ülkeler için kültür ürünleri ihracatından yaratılan gelir diğer endüstri faaliyetlerinden yaratılandan daha fazladır. Kentleri yaratıcı sınıf için çekici hale getirebilmenin en önemli aracı kültür olmakta ve kentler kültürle dönüştürülmektedir. Ayrıca kültür tüketiminin ve kültür endüstrilerinin büyümesi hem kentin dünyadaki imajını kurarken, hem de o kentin sakinlerine kolektif bir kimlik ve aidiyet sunmaktadır.

Bilindiği gibi 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı ile başlayan ve İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurumsallaşarak, 1970’li yıllara kadar hâkim olan Keynezyen Refah Devleti, klasik liberal devletin karşısında, ekonomik planlama (karma ekonomi ve merkezi planlama) ile sosyal devlet anlayışına ve sosyal demokrat mutabakata dayalı düzenlemenin adıdır. Refah Devleti’nin ekonomik örgütlenmesi, seri-kitlesel üretime dayalı sanayi düzenlemesidir.

Toplumsal örgütlenmesi ise, kitlesel tüketim politikaları, kamu sektörü sendikacılığı, kamusal hizmetler alanının sağlıktan eğitime kadar genişlemesidir. Bu dönemde, devlet eliyle uygulanan sosyal politikalar, hem kitlesel üretimin tüketilebilmesi ve bu amaçla toplumun tüketim olanaklarının artırılmasına dönüktür, hem de savaş sonrasında ortaya çıkan güçlü işçi hareketlerini bu sayede uzlaşmacı bir sendikal örgütlenmeye yöneltmek amacıyladır. 1945-70 arası dönem, batıda kentlerin yeniden inşa edildiği; çok sayıda sosyal konutun üretildiği bir zaman dilimidir.

Bu süreçte kentler üretimin ve eğitimden, sağlığa, konuttan, altyapıya kadar devletçe karşılanan kolektif tüketimin mekânıdır. Kentler merkezi modernist planlama anlayışı doğrultusunda düzenlenmiş; sanayi kuruluşları ve büyük alan ihtiyacı olan kentsel kullanımlar kent dışına çıkarılarak büyük metropoliten alanların oluşumu desteklenmiş ve konut ve işyeri ayrıştırılarak, kentler işlevsel bölgelere ayrılmıştır. Bu dönemde alım gücü artmış orta sınıflar kent merkezlerini terk edip banliyölere yerleşirken, kent merkezi alımgücü gücü kesimlere kalmış ve böylece kentte yeni ayrışma biçimleri ortaya çıkarmıştır