Eğitim insanı kültürel hayata hazırlayan sosyal süreçlerin bütünüdür.

Eğitimin en temel işlevi bireyleri her gün değişen ve gelişen toplumsal yapıya uyarlamak ve bireylerin belirli toplumsal rolleri yerine getirmeleri için gereken bilgi ve donanımı sağlamaktır.

Eğitim süreci insanın toplumsallaşmasını sağlarken, diğer taraftan da toplumsal hayata uyum sağlanmasını sağlayacak bazı bilgileri, değerleri ve davranış örüntülerini edinmesini sağlar

. Bu sürecin ilk başladığı yer de ailedir.

Sorumluluk ve görevlerin öğretildiği sosyalleşme sürecinde aile bireyleri aynı zamanda rol ve statülerini ve onların gereklerini de öğrenirler.

Çocuk yaştan itibaren inanç ve ritüeller tecrübeli büyüklerden öğrenilir.

Erken yaşlardan itibaren sistem faaliyetinin içinde bulunma temel üretim bilgilerinin aile ortamında edinilmesini mümkün kılar.

Geleneklerin, adetlerin, değerler ve normların edinilmesinde de aile sistemleri önemli yere sahiptir.

Eğitim aracılığıyla geleneksel toplumlarda çok önemli olan toplumun devamlılığı ve istikrarı da garanti altına alınmış olur.

Toplumlar için soyun biyolojik devamını denetim son derece sıkı kurallara tabidir.

Bu durumun en belirgin toplumsal ve kültürel karşılığı aile-akrabalık sistemine ait kurallar ve değerlerin yeni nesillere aktarılması ve benimsetilmesine verilen önemde görülür.

Geleneksel toplumlarda dünyaya biyolojik bir varlık olarak gelmiş insanın toplumsal kültürel bir varlık haline gelerek ait olduğu sosyal grup uyumunu ve yetişkin bir üyesi olarak görevlerini yerine getirmesi eğitimi başlıca almasıdır.

Modern toplumla birlikte eğitim kurumları ailenin bu işlevini büyük oranda üstlenerek ailenin yükünü hafifletmiştir. Çocuğun örgün eğitimini büyük oranda devlet üzerine almıştır.

Sanayi öncesi dönemin geleneksel kırsal yapılarında ailenin temel işlevlerinden biri, ekonomik bir birim olmasıdır.

Bu aile yapısı kendi temel ihtiyaçlarını karşılayabilen bir üretim ve tüketim birimidir. Bütün aile üyeleri iş bölümü çerçevesinde ailenin işlerini yapar, üretime katkıda bulunurlardı.

Modernleşmeyle birlikte ailenin maddi ihtiyaçlarının üretimiyle ilgili görevlerin bir kısmı zaten toplumda temel bir kurum olan ekonomiye aktarılmıştır.

Ancak bugün bile aile başta üretim olmak üzere çeşitli düzeylerde ekonomik işlevini sürdürmektedir.

Kadınların bir ücret karşılığında çalışmaları sanayi devrimi ile ortaya çıkmıştır.

1948 yılında kabul edilen İnsan Hakları Bildirgesi’nde evlilikte kadın erkek eşitliği, ailenin korunması ve ücret eşitliğine yer verilmiştir.

1972 yılında İtalya ve İngiltere’de ev işlerinin karşılığının devlet tarafından ödenmesi kampanyası yürütülmüştür.

Kadın emeğine ilişkin standartları belirlemede dünyadaki kadın hareketine paralel olarak koruyucu yaklaşımlardan eşitlikçi yaklaşıma geçilmiştir.

Kadın erkek eşitliğini vurgulayan çalışma yaşamında bu eşitliği sağlamayı hedef alan standartlar belirlenmeye çalışılmıştır.