Kitle İletişim Araçlarının Kırklareli halkı üzerindeki etkilerini inceledim.

Kitle İletişim Araçları, iletişimi üretmede, dağıtmada ve tüketmedeki araç ve gereçleri, yapısal ve ilişkisel biçimleriyle kapsar.

Kitle İletişim Araçlar (KIA) yoksulluk gibi konuları ele almakla birlikte toplumu yaşadı gereklikler hakkında yanıltma görevini sürdürmekte ve edinilmesini istediği dünya görüşü yaygınlaştırarak zihinleri bulandırmaktır.

Bazı durumlarda KIA yönetici sınıf örnek gösteren kahramanlar üretmekte, kitlelerin bilinçten yoksun bırakılması bu kahramanların kitaplar, televizyon programları, filmlerdeki eylemlerine özenti yaratılarak desteklenmektedir.

İletişim araçlarının farklarını gizleyerek ya da yöneticisinin düşüncelerinin savunuculuğunu yaparak sınıf çatışmalarını ve siyasi düzlemdeki değişimleri önlemek çabasına girmektedir. Bu yaklaşıma göre, yönetici sınıf tarafından denetim altında bulundurulan KIA'nın doğru kullanımı kitlelerin bilinçlendirilmesi ile gerçekleştirilebilir. Ancak bu aracın gerçekleştirilmesi için çatışma kaçınılmazdır.

Yabancılaşma

Yabancılaşma kavramı ayrımlaşma veya uzaklaşmayı ifade etmektedir. Marksizmde yabancılaşma ve bilinçlilik birbiriyle ilişkili iki kavramdır. Yabancılaşma sürecini yaşayan insanlar yanlış bilinçlenmeden dolayı zarar görmekte ve acı çekmektedir. Yanlış bilinçlenme, insanların düşüncelerini burjuvazinin işlevleri doğrultusunda biçimlendiren ve ideoloji halini alan bilinç olarak betimlemek olasıdır. Yanlış bilince ek olarak yabancılaşma, insanlara ne olduklarını unutturan bir bilinç yoksunluğudur. Bunun nedeni yabancılaşmanın herkesi kapsadığı için görünmez ve elle tutulamaz hale gelmesidir.

Marksizm'de emeğin yabancılaşması üzerinde önemle durulmaktadır. Bu kavram birinci olarak çalışmanın işçi için dışsal olduğunu yani çalışmanın onun doğasının bir parçası olmadığını ifade etmektedir.

Çünkü işçi kendini ürün ve üretimi içim harcadığı emek ile bütünleştiremez ve kendisini yadsır. O bir refah duygusu içinde değil sefalet duygusu içindedir. Bedensel ve ussal enerjisini özgürce kullanamamaktadır. Buna karşılık bedensel olarak tükenmiş, ussal olarak yitiktir. Böylelikle işçi ancak boş zamanlarında kendini evinde hissedebilir ve iş yerinde kendini yersiz yurtsuz duyumsar. Çalışması gönüllü değildir bu nedenle de onu zorlanan emekçi olarak tanımlamak gerekmektedir.

Çalışması kendi gereksinimlerini karşılamaya yönelik değildir o başkalarını gereksinimlerini karşılamak için çalışmaktadır. İşçinin yabancılaşmasının nedeni işin kendisinin değil başkasının olmasından kaynaklanmaktadır.

Bu nedenle çalışırken bedeni ve zihni de başkasınındır. Bu aşamada ürettiği ürün ona karşı özerk bir güçtür. Nesneye adanan yaşam o yaşamı yaşayana karşı bir düşman güç haline gelmiştir.

Emeğinin karşılığını alamayan insanlar işinden duygusal olarak kopmakta, ayrılmakta ve uzaklaşmaktadır. Uzaklaşma aslında arkadaşlarından, kendinden ve yaşamdan uzaklaşmayı ifade etmektedir.

Bu durumda insanın kimliğinin merkezi ve benlik duygusu olan işi kendinden ayrılmakta ve yıkıcı bir güç olarak karşısına geçmektedir. Onlar kendilerini etkin özne değil pasif nesne olarak görmektedir.

Bu durumda iletişim araçları belirleyici bir rol oynamaktadır. Bu araçlar yabancılaşmış ruh için eğlence programları aracılığıyla anlık zevkler sunarlar, yabancılaşan bireyi aldatarak yaşadığı sefaleti ona unuttururlar; ve reklam kurumları aracılığıyla üretilen yapay arzuları ve gereksinimleri çalışma, daha çok çalışma aracılığıyla tatmin edileceği düşüncesini verirler.

Böylece bir kısır döngü ortaya çıkacaktır. İnsan ne kadar fazla çalışırsa o kadar yabancılaşacaktır.