Kırklareli Üniversitesi’nde eğitim aldıktan sonra çalışmalarıma eğitim sosyolojisinden devam etme kararı aldım. Eğitim ve öğretim aile, okul, ekonomi, siyaset, din gibi başlıca toplumsal kurumlarla ve nihayetinde bütün toplumla ilişkilidir. Toplum ve toplumsal kurumlar ile eğitim ve eğitsel süreçler arasındaki ilişkiyi inceleyen bilim dalına da Eğitim Sosyolojisi denir. Aile ve okul eğitimin doğrudan ilişkili olduğu toplumsal kurumlar olmakla birlikte bireyin eğitim sürecinde yakın çevresi, iletişim teknolojileri sayesinde uzak çevresi, geleneksel ve modern değerler gibi çok çeşitli toplumsal unsurlar etkin olabilmektedir. Bu sebeple eğitim sosyolojinin araştırma alanı geniş kapsamlıdır. Bireylerin toplumsallaşarak yetişkinlerin dünyasına dahil olması ve toplumsal roller edinmesi eğitim sosyolojisinin araştırma alanının geniş kapsamının sınırlarını oluşturur.

Eğitimin eğiten ve eğitilen ve yine öğretimin öğreten ve öğrenen şeklinde oluşmuş tarafları vardır. Eğitenler ebeveyn ve öğretmen gibi belirli unsurlar olabileceği gibi toplumsal çevre ve medya gibi yapılandırılmamış unsurlardan da oluşabilir. Okul, eğiten-öğreten ve eğitilen-öğrenen rollerinin bilinçli bir şekilde yapılandırıldığı toplumsal bir kurumdur. Bu yönüyle okul, eğitim sosyolojisinin özel ilgi alanıdır. Okul eğitimi bir taraftan eğitimin en önemli işlevi olan bireylerin toplumsallaştırılmasını gerçekleştirirken diğer taraftan devletin siyasi ve ideolojik yönelimlerinin toplumda gerçekleşmesinin kanalı haline gelir. Başka bir deyişle devlet toplumdan aldığı yetkiyle okul gibi kurumlar vasıtasıyla toplumsal düzeni sağlamayı ve ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmeyi hedefler. İşte Eğitim sosyolojisi bu düzenin nasıl sağlanacağı, kimler tarafından, kimlerin lehine ve aleyhine gerçekleşeceği gibi sorun alanlarını araştırır.

Eğitim sosyolojisi, görüldüğü üzere, toplum ve eğitim arasındaki ilişkiyi hem özel hem genel yönleriyle ele almaktadır. Mikro eğitim sosyolojisi, okul içinde yönetici, öğretmen, öğrenci ve veli ilişkilerini konu edinirken makro eğitim sosyolojisi bir toplumsal kurum olarak eğitimin ekonomi, siyaset, aile ve din gibi toplumsal kurumlarla olan ilişkilerini konu eder. Eğitim sosyolojisi eğitim ve toplum ilişkileri bağlamında ortaya çıkan sorunları tespit eden, inceleyen ve bu sorunlara çözüm yolları öneren bir bilim dalıdır. Bu haliyle eğitim sosyolojisi hem kuramsal hem uygulamalı bir disiplindir.

Eğitim sosyolojisinin tanımını zorlaştıran durumlardan biri konularının Pedagojinin konularıyla yakın olmasıdır. Bugün eğitim sosyolojisinin sosyolojinin bir alt dalı olduğu genel kabul görse de pedagojik bakış açısına göre sosyoloji bu alanı ele alan temel sosyal bilimlerden sadece biridir. Buna göre pedagoji sosyoloji, psikoloji gibi sayılı temel sosyal bilimden faydalanan bir alandır. Tıpkı Mühendislik ve Tıp Bilimlerinin Biyoloji, Fizik, Kimya gibi temel bilimlerden faydalanan alanlar olmaları gibi.

Dolayısıyla sosyoloji eğitim alanında yaptığı çalışmalarla “eğitim sosyolojisi” olarak adlandırabileceğimiz bağımsız bir bilimsel alanda değil pedagojik alanla ilgili olarak “eğitimin sosyolojisini” yapmaktadır. Ancak son yıllarda Eğitim Sosyolojisi alanında yapılan değerli çalışmalarla eğitime sosyolojik bakışı diğerlerinden ayıran ve bu alanı farklı bir bilim dalı olarak kabul ettiren bir gelişme yaşandığı da görülmektedir. Bu noktada pedagoji alanı en fazla Psikolojiye yakınlaşırken Eğitim Sosyolojisi araştırma alanında izlediği yöntemlerle ve araştırma sorularıyla sınırlarını netleştirmektedir.

Sosyoloji ve Psikoloji “eğitim”i farklı tanımlarlar. Psikolojiye göre eğitim “her bireydeki yetenekleri en yüksek derecede geliştirmelidir ve bu geliştirme, bireyin gelecekteki başarılarını sağlamalıdır.” Psikolojik görüş bireyden hareket eder ve bireye öncelik verir. Buna karşın topluma öncelik veren Sosyolojik bakış açısıyla ise eğitim, “yetişkinlerce gençler ve çocuklar üzerine uygulanması gereken bir eylemdir.” Bu eylem sayesinde çocuklar, önceki nesillerin mirasını edinir ve böylece içinde yaşadıkları topluma daha iyi uymalarını sağlayan fikirleri ve gelenekleri kazanırlar. Sosyolojik görüş, bireyin zekâsının, algısının ve ahlakî duyarlılığının kaynağının toplum olduğunu savunur. Bu iki görüş eğitim alanında birey ile toplum arasında çelişki oluşturur. Eğitim bireysel gelişimi mi yoksa toplumsal gelişimi mi öncelemelidir? Bireyi önceleyen psikolojik yaklaşım, modernleşme döneminde “yeni eğitim” anlayışı olarak kendisini geleneksel eğitimin, yani sosyolojik görüşün karşısında konumlamıştır.

Okulun toplumun bir parçası olduğu yönünde pedagojik alandaki düşünsel gelişme, yine pedagog olan John Dewey’de görülür. Ona göre okul toplumu taklit etmelidir ve çocuk içinde yaşayacağı toplumun kurallarına okulda alışmalıdır. Bunun ötesinde eğitim meselelerini sosyolojik olarak ele alma imkanını sağlayan pedagojik genişleme 1950’li yıllarda gerçekleşmiştir. Bir çocuğun büyürken bireyselleşmeden önce toplumsallaştığını vurgulayan Henri Wallon ve Jean Piaget eğitimin toplumsal boyutuna önem kazandırdı. Pedagojinin içinde yaşanan bu gelişmeyle birlikte bireyi sadece psikolojik bir varlık olarak kabul eden ve eğitim süreçlerini bu ilke doğrultusunda düzenleyen pedagojik bakış açısının yetersiz kalışı eğitime sosyolojik bakışı ve Eğitim Sosyolojisini önemli kılmıştır.