İnsan hem çevresini etkileyen hem de çevresinden etkilenen bir varlıktır. Bunu hepimiz biliyoruz. Peki insanı olarak odağımızı nerede tutuyoruz? Bunu hiç düşündünüz mü?

Bugünde mi yaşıyorsunuz? Yarında mı?

Pek çok insan geçmişte yaşar aslında. Özellikle büyüklerimiz. Geçmişte yaşamak da değil bu, geçmişten güç almak. Bunu sırtınızı yaslayabileceğiniz bir ağaç gibi düşünün. İnsan hayatında yaşadığı her şeyi bir ağacın köküne saklayıp, her gün sular. Sonunda kocaman ulu bir ağaca dönüştüğünde de sırtını yaslar o yaşanmışlıklara.

Peki siz?

Öyle çok korkuyoruz ki yarın neler olacağından. Bugün neler oldu hiçbir fikrimiz yok.

Bizler hayatı başkalarının bakış açılarına göre endekslenmiş, sınırları başkaları tarafından çizilmiş insanlarız. En azından pek çoğumuz böyle. Bu sınırları kıranlara da ne mutlu.

Oturmamız, kalkmamız, çalışma şeklimiz, dinlenme şeklimiz, hobilerimiz hatta korkularımız hep başkaları tarafından seçilmiş. Şimdi şimdi bunu kırmaya çalışan gençler var. İyi ki varlar.

Bugün başımıza neler geleceğini de bilmiyoruz değil mi? Oysa insan karşılaşma ihtimali yükseldikçe korkusunu daha kolay yeniyor. Bugün artık uyandık, istesek de istemesek de okula, işe gidip görmeyi asla istemeyeceğimiz insanlarla görüşeceğiz. Korkuyoruz ama olacak. Olacağını biliyoruz.

Peki yarından niye bugünden korktuğumuzdan daha çok korkuyoruz?

Cevabı ben vereyim: “Belirsizlikten”

Postmodern dönemin insan hayatına bir balyoz kadar sert indirdiği belirsizlik kavramı, insanı korkudan bir odaya hapsetme gücüne sahip.

Yarın neler olacağını bilmiyoruz, neler olabileceğine dair en ufak bir fikrimiz yok. İşte tam da bu yüzden korkuyoruz yarınlardan.

Şimdi size tek bir sorum var. Böyle korku içerisindeyken, bugünümüzü nasıl yaşayacağız? Yaşadığımız hayattan nasıl keyif alacağız?

Beş gün sonrasını düşünmek, on gün sonrasını düşünmek ya da yarını düşünmek.

Bu durum bize bir şey katmıyor ama günümüzden saatlerimizi çalıyor.

Kafamızda sürekli planlar var. Sürekli birileri hakkında düşünüp planlar yapıyoruz. Kendimizin farkında değiliz. Etrafımızda dönenlerin farkında değiliz.

Bizler, başkalarının çizdiği sınırların içerisinde yok olmaya mahkum olduk. İşte bu yüzden size kendi sınırlarınızı kendiniz çizmeniz gerektiğini söyledim.

Tek bir hayat var, tek bir yaşam. Bu dünyada sadece bir kez yaşama hakkınız var. Doya doya yaşayın. Kimseye hesap vermeden ama aynı zamanda kimseyi incitmeden.

Hayat bir gün olabilir, belki de o gün bugündür. Bilemeyiz.



Yarın sabah uyandığınızda, baş ucunuzda bir kağıda yazılmış bir not gördüğünüzü düşünün.

“Dünya yıkıldı, yeniden kuruluyor”

Yani bir fırsat daha.

Hep yapmayı istediğiniz neyi yapardınız? Neleri öğrenmeye çalışırdınız? Nefes nefese kimin yanına koşar, kimden sonsuza kadar uzak kalırdınız?

Hangi söylenmemiş sözleri dile getirir, hangi çıkılmamış yolculuklar için hazırlanırdınız?

Gece yatarken, alarmınızı kurup telefonunuzu yatağınızın baş ucuna bırakırken düşünün;

Siz derin mi derin uykulardayken, dünya yıkılabilir ve yarın sabah, eğer uyanabilirseniz yepyeni bir dünya da kurulabilir. Tıpkı her gün kurulduğu gibi.

“Yarından bu kadar korkarsan bugününü nasıl yaşarsın”?